TAL AMACI VE KİMLİĞİ   AHMET CEMAL KÜLTÜRVE KÜLTÜREL KİMLİK
     

TİYATRO ARAŞTIRMA LABORATUARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

  EROL KESKİN - LABORANT YAZISI
     
TÜRK TİYATROSU VE TAL ÜZERİNE BİLDİRİ   ÜÇÜNCÜ TİYATROYA GİRİŞ GENİŞ ZAMANLI EĞİTİM
     
    YILDIZ CIBIROĞLU BAYKARA

TÜRK TİYATROSU VE TİYATRO ARAŞTIRMA LABORATUVARI' NIN İŞLEVİ ÜZERİNE BİLDİRİ

Haluk Şevket Ataseven

Beklan Algan

Ayla Algan

Erol Keskin

Çetin İpekkaya

Tiyatro Araştırma Laboratuarı' mız İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu'na bağlı bir kuruluş olarak iki yıldan bu yana çalışmalarını sürdürmektedir.

Beklan Algan'ın kuruluşunu gerçekleştirdiği laboratuarın diğer kurucu ve yön­lendiricileri arasında Ayla Algan, Haluk şevket Ataseven, Erol Keskin ve Çetin İpek­kaya bulunmaktadır.

Tiyatro Araştırma Laboratuarı'nın  (TAL), temelde amacı çağdaş Türk tiyatrosu­nu oluşturacak ilkeleri saptamak ve onu evrensel düzeyde değerlendirmektir.

Bu açıdan bizim için 'Çağdaşlık, güncel olan ya da moda olan akım ve eğilimle­re katılmak değildir.'

Bizim için 'Çağdaşlık (şimdi ve burada) ki  evrensel (oluş) a, onun bütünlüğünü kurmak ereği ile katılmak bilincidir.'

(TAL) bunu üç ana bölümde ele almakta, araştırma ve deneylerini bu doğrultuda geliştirmektedir:

1. (Oyuncu, yönetmen, yazar, besteci, çevre düzenleyicisi, kostümcü, ışık uzmanı, teknik elemanlar ve seyirci gibi) aslında birbirlerinden bağımsız, ama bir araya geldiklerinde  tiyatro  sanatını var eden bu değişik öğeler arasındaki bütüne hizmet eden yaratıcı ilişki ve dengeyi, bilim, düşün ve sanat dalla­rındaki gelişmelerin ışığında araştırmak ve denemek,

2.   Kültürler içi kaynakları, kültürlerarası ilişkiler yoluyla sentezlemek ve kültürler üstü bir tiyatro dili oluşturabilmek.

3.   Şimdiye kadar Konstrüktif düşünme biçimi doğrultusunda gelişen tiyatro sanatını, dinamik düşünme biçimi doğrultusunda yönlendirmek...

Şimdi  de üç ana bölümde ele aldığımız bu yaklaşımlara kaynaklık  edecek, onla­ra düşünsel ve sanatsal açıdan açıklık getirecek görüşlerimizi açıklamak istiyoruz

KİMLİK  SORUNU

Çağımız insanı kendini Ulusal sınırlarla çevrilmiş bir getto yaşamından, evrensel buluşmanın özgürleştirici dinamiğine doğru yöneltmiştir. İnsanın evrensel ren­gini, ritmini, sesini ve büyüsünü ortaya koyacak olan kültürlerarası ilişkileri hız­lanmıştır ve tiyatro sanatı insanla birlikte gelişen asal kimliğini arama evresine girmiştir.

Bizce kısa  tanımıyla kimlik:

a- Nesnenin doğasıdır.

b- 'İnsanın kimliği kendi varlığını oluşturan şeylerin bütünüdür'

c- İnsan bu kimliksel bütünlüğünü, doğa karşısında varlığının gizlerini çözmeye çalışan aklın, işlevselliği ve yanılgıları sonucunda kaybetmiştir.

d- Çağımız insanı,  sonlu ile sonsuz  (Mikro, makro) arasındaki kayıp birliğini (Yaratma eylemi) yoluyla gidermek bilinci içinde aramakta ve varlığını bütünlemeye çalışmaktadır

TİYATRO VE KİMLİK İLİŞKİSİ

Çağımız tiyatro sanatı, insan kimliğini var eden ve insan varlığının bütünlüğünü meydana getiren tüm öğelerin, iç ve dış dinamikleri arasındaki dengeyi kurmak zorundadır.

Şimdiye kadar Tiyatro sanatı, insan varlığını oluşturan öğeleri  tek, tek ele alarak insanı açıklamak yanılgısına düştüğünden, kendi varlıksal bütünlüğünü görememiştir.

Tiyatro sanatı, tarihsel sıralamanın yatay görünüşü üzerinde şu aşamalardan geçerek günümüze geliyordu:

1.   Yazısız toplum öncesi insanı, temelinde görselliğin bulunduğu eylemleri dil­liyle konuşuyordu.  Bu dil, doğa, toplum çatışmasının ortaya koyduğu büyüselliğin diliydi. Yapısında insanda evrensel bir cevher (öz ) olan ritüelin estetiğini  taşıyordu.

2.   İnsanın sözlü ve yazılı dili bulmasıyla başlayan tarih, bir başka kültürü, geçmiş ve gelecek zaman kavramlarını oluşturan bir kültürü varediyordu.

3.   İnsanı içinde bulunduğu mekanla, bütün mekanlar arasında 'Burada, şimdi' açıklayan ritüel, geçmiş ve gelecek zaman kavramlarının yaşama katılmasıyla birlikte insanın asal varlığını da parçalıyordu.

4.   Bu büyük dönüşümleri izleyen çağlar sonrasında tarihselliğin oluşturduğu Kent-Devlet'lerin kurulması insanı 'Nasılsa öyle' ya da 'Olduğu gibi' yaşam düzeninden çekip kopararak 'Duygulanım kuramı' çerçevesinde algılamaya dönük bir yaşam düzeninin içine sokuyordu.

5.   Böylece ortaya çıkan Antik tiyatro, Kaynak tiyatro'dan farklı ve güdümlü bir işlev kazanıyordu.

6.   Sözlü ve yazılı bir kisveye bürünerek ortaya çıkan tiyatro, Kent-Devlet içinde yaratılan tanrıların onlara yakıştırılan dilleriyle, yönetilenlerin yönetenlere karşı koyduğu bir (savunma alanı) oluşturuyordu.

7.   Artık  Totemlerin eylemsel dinamiğinin yarattığı ilişkilerin yerini, insanı  günlük yaşam biçimi içinde kodlayan 'Yazgı'sallık alıyordu.

 ETNİK YAPILAMANIN ÖZELLİKLERİ VE ANADOLU

Yukarda belirlediğimiz  tiyatro ve kimlik ilişkileriyle ilintili kaynaklarla, bu kaynakların  günümüzde hâlâ yaşayan  örneklerinin bir arada bulunduğu  Anadolu  top­raklarından söz açabiliriz..

Kaynak  tiyatro'ya varmak açısından  günümüzün Anadolu'su, üzerinde barındırdığı bütün bir  tarih ve  tarih öncesi  dönemlerden kopup gelen çok özgün özelliklere sa­hiptir. Bunları  şöyle sıralayabiliriz:

1. Anadolu  toprakları, Etnik yapılanmaların yoğunluğu ve insan doğasının, yarattıklarının  taşıdığı fenomenlerin hemen bütününe yakınını özünde  barındırmaktadır.

2. Bütün bir  tarih öncesi ve  tarih dönemlerinde  Anadolu  toprakları, üzerine yerleşen kavimlerin bu  topraklara bıraktıkları uygarlıkları kültürel  açıdan özümleyip benimseyen ve ondan evrenselliğe katkıda bulunacak bir yaşam biçimi yaratan sayısız  Etnik  toplumlarla doludur.

3. Kendi  klan ve kültsel yapılarının dışında kalanlara karşı çekingen ve bağ­naz olan bu   Etnik  toplumlar, Anadolu'da bir  arada yaşamanın getirmiş olduğu yaşam biçimlerinin   zenginliğinden, evrensel  insanın özü olan  'Dinamik' bir yapılanma yaratmışlardır.

4. Bütün bunları  tarihsel  kazılarda, giyim biçimi erinde, Anadolu tanrılarının doğasal  gerçekçiliğinde, özellikle  zengin folklorunda, müziğinde, yemek kültüründe ve ritüel  köklere dayanan dramatik oluşumlarda görebiliyoruz.

5. En azından Antik çağ tiyatrosunun  toplu gösterim yerleri  olan Antik tiyat­roların Anadolu toprakları üzerindeki  sayısı ikiyüz elli, üçyüz civarındadır. Bunların  ellisi görülebilir haldedir, yüzellisinin hafriyatı yapılmak­tadır, diğerleri de henüz  toprak altındadır.

6. Anadolu'nun ve geniş bir araştırmayı gerektiren Anadolu kültürünün simgesi, Hitit güneş diskidir. Bu disk,'Her şeyin bir düzen ve armoni ile, kendisi­ne yöneldiği, toplandığı'  Anadolu merkezli bir  'Yaşam dinamiği'ni simgeler.

TROYA VE ANADOLU

Tiyatro  Araştırma Laboratuarı, Anadolu'nun  Etnik toplumlarının kültürlerara­sı ilişkilerinden hareketle, diğer uluslarla kültürlerarası  ilişkilere yönelmek istemektedir.

Böylece  tiyatro  sanatının kültürler üstü bir dil yaratarak, insanın asal kimliğinde var olan kaynak tiyatro'ya dönebileceğini  düşünmektedir.

Bu dönüş  tiyatronun temel kaynağının yeni ve çağcıl bir gözle değerlendiril­mesi  olacaktır.

Bu nedenlerden yola çıkarak Anadolu doğumlu   (Troya) olayına da  kültürlerara­sı bir yaklaşımla bakmayı düşünmektedir.

1. Anadolu'lu bir ozan olan Homeros'un   Troya' sı  (ilyada) evrensel insan var­lığının yeryüzünde yaşam macerasına başladığından bu yana, bütün fenomenleriyle  ele alınıp anlatıldığı yazılı tarihin en büyük belgesidir.

2. Homeros, insan varlısının genel  görünümüyle  (Mikrokosmik sfer), şiirselliğin ortaya çıkardığı  Troya olayıyla bir 'Altın çağ' yaratmıştır.

3.  Bu 'Altın çağ' insan aklının ve düşüncesinin evrensel macerasını yaşadığı bir dairenin merkez noktasındadır.

4. Merkezi  Anadolu olan bu daire. insan ilişkilerinin  zenginliği açısından dramatik oluşumların doruğundadır.

5. Öyle ki, Antik çağ tiyatrosunu var eden yazarlar, Homeros' un destanlarında yarattığı ve bir anlamda insanın kimliğini bütün yönleriyle araştırmaya ve açıklamaya dönük bu görkemli insan galerisinden büyük bir coşkuyla ya­rarlanmasını bilmişlerdir.

6. Bu nedenle  Troya olayı bir ritm, ses ve hareket yapılanması içinde insanı arar.  Burada geçerli olansa şiirselliğin mantığıdır. 

DİNAMİK DÜŞÜNCE

Şimdi de buraya kadar üç ana bölümde ele aldığımız yaklaşımlarımızın dayandığı temel  düşünceyi  açıklamak istiyoruz..

Burada söz konusu olan düşünceler, İstanbul  Üniversitesi Psikiyatri bölümü öretim üyesi  Prof. Dr. Süleyman Velioğlu'nun ortaya koyduğu 'Ontopsikiyatri'  te­ziyle ilintili bilimsel ve düşünsel görüşlerine dayanacaktır.

 

'Dinamik Düşünce'nin kaynağını oluşturan  Ontopsikiyatri' nin temelinde salt insan vardır. Bu tarihsellik kategorisinden insana bakma ve insanı yorumlama alışkanlığımızdan arınmış olan insandır.

Yapısal bir içerik taşıyan geçmiş ve gelecek zamanların dışında ele  aldığımız  'Şimdi burada'ki insanı  şöyle  tanımlayabiliriz:

'İnsan, heterojen varlık kategorileri platformunda birey olarak yeryüzüne gelenekle beraber bütünleşmek ve toplumsallaşmak zorunda olan tarihsel, kül türel, inançsal, siyasal ve ekonomik oluşumlar çizgisi üstünde bulunan, ve yaratma potansiyeli ile donatılmış olan dinamik bir varoluştur.'

 

Bu tanımlama insan varlığını 'Dinamik düşünme platformunda ve Geisto somatik bazda, 'Bütünleşme, ölüm, yaratma,  gibi üç   temel kavram içinde değerlendirir ve konstrüktif düşünme biçimine dayalı düşünce akımlarına bağlı, insan varlığına değgin değerlendirmelerden farklı bir nitelik gösterir.'

Burada birbirinden farklı iki düşünme biçiminden biri olan Konstrüktif düşünme özellikle insanların çok tanrılılığı tek tanrılılığa indirdikleri dönemden günümüzede hala geçerliliğini korumaktadır.

"Konstrüktif düşünme biçimleri, insanın heterojen varlısından herhangi birisine dayanarak insanı açıklamaya yönelik düşünce sistemleridir."

İnsanın yabancılaşma duygusundan kurtulmasına yönelik şimdiye kadar en fazla etkin olmuş düşünce disiplinleri örneğin İsa'da sevgidir, Hegel' de  Geist ve yeni mantıktır, Marx' da üretim açlarının ortak mülkiyetidir, varoluşçularda insanın gerçek olan varoluşudur, fenomeloglarda ise, sevgi, saygı, onur gibi günlük edimlerin korunmasıdır.

Bütün bunlar Konstrüktif düşünme disiplinlerinin insan varlısını yalnızca bir yönüyle  ele alıp açıkladıklarını bizlere göstermektedir.

 O halde dinamik düşünme biçimi benimsenmelidir:

Dinamik düşünme biçimi insanı ve evreni etkileşimler içinde değerlendirir, bütün etkileşimlerin bir bütüne hizmet ettiğini varsayar, öğelerin aritmetik toplamını aşan, öğeleri arasında hiyerarşi olmayan ve öğelerinden biri olmazsa kurulması mümkün olmayan bütünlük kavramı, dinamik düşünme biçiminin temel kavramlarından biridir.

Konstrüktif düşünme biçimindeki  (Yabancılaşma) kavramının yerini, Dinamik düşünme biçiminde   (Bütünleşememe) kavramı alır. Buna göre:

Bütün canlı varlıkların tek amacı yaşamı sürdürmektir. Yaşam ise, yok oluş'a, ölüme karşı direnmektir. Yaşamı sürdürmek, insanı oluşturan heterojen varlık kategorileri arasındaki uyuma ve bütünlüğe bağlıdır. Bu yüzden yaşam bütünleşme kavramıyla eşdeğerlidir.

İnsan varlığında bütünleşmenin görünüşü dikey ve yatay olarak iki şekilde ortaya çıkar. (Bütünleşme tektir ama görünüşü iki tanedir.)

1.  Dikey görünüş; Biyolojik kapalılık içindeki bedende:

a) İnorganik, b) Organik, c) Psişik, d)  tinsel   (Geist) varlık kategorilerinin armonik bütünlüğüdür.

2.  Yatay görünüş, Mikrokosmik sfer ile raakrokosmik sfer'in bütünleşmesi ile or­taya çıkar. Makrokosraik sfer yedi varlık kategorisinden oluşur  :

1    Bireyin aile ortamı.  2.   Oyun, okul, iş çevresi.   3. Gelenek, görenek, kültüleri ve klanı.  4.  Tarihsel, kül türel, inanç sal, siyasal ve ekonomik boyutlarıyla toplum, doğa ve coğrafyası. 6. Çağ, zaman, çağdaşlık.  7. Evren ve evrensel değerler.

Ortaya çıkan insan varlığının bu dinamik yapılanma görünümü içinde, 'Dinamik biçimi insanı aynı zamanda yaratma eylemi içinde bulunan canlı varlık ola­nlar. İnsan real dünyada bütünleşmeyi, ya da çoklukta birliği gerçekleştiremez.  Çünkü stresten ölüme dek uzayan geniş bir spektrum içinde bir çok omsuzluk etkeni, temel isteğe bağlı varoluşu engeller. Böylece insan sahip olması gereken bütünlükten yoksun kalır. Artık insan bir bütünleşememenin ya da parçalaşmışlığın, bir çöküşün içindedir.

İşte real yaşamada bütünsellikten yoksun olan insan  bir çöküntü varlığı olan insan ancak irreal bir dünyada, yani  sanat dünyasında bu çözülmeden, ölümlü varlık olmaktan kurtulabilir. İnsan ölüme karşı bu Özgün bütünsel varlığını savu­nur, bu savunmanın biricik etkinlik alanı ise  (Yaratma)  etkinliğidir.

Yaratma basit bir psişik süreç değil, tersine ontolojik bir süreçtir. Bu on tolojik süreçte yeni ve yetkin bir varlık ortaya çıkar. Bu özgün varlığın adı    (SANAT YAPITI) dır.

Yaratma sürecinin  tamamlandığı yerde, bütünlük öğelerin toplamından fazla ve başka bir şey olur. Bütünlük dinamik bir nitelik kazanır, parçalar bütünle, bütün parçalarla dinamik ve vazgeçilmez bir etkileşim içine girer.

Prof. Dr. Süleyman Velioğlu'nun, ayrıntılarına girmeden çok kısa olarak özetlediğimiz (Ontopsikiyatri) sine özgü düşüncelerine dayanarak ele aldığımız (Dinemik düşünme ve yaratma eylemi), bize çağdaş insanın belirleyici yanının (Yaratma) olduğunu göstermektedir.

Artık bu aşamadan sonra, bütünüyle yaratıcılığa dönük bir (Dinamik Tiyatro) olgusundan söz etmemiz mümkündür. Bize göre dinamik tiyatroya özgü yaratıcı oyuncu:

a) İnsanı ve  evreni etkileşimler içinde değerlendirir, algılar ve yansıtır.

b) Bütün etkileşimler sonucunda algılanan ve yansıtılan şeylerin tümü, insan varlığının bütünleşmesine hizmet ederler.

c) Oyuncunun bir denge durumundan bir başka denge durumuna geçerek insan valığına bütünlük kazandırdığı her aşamada, bu bütünleşmeyi vareden tüm öğler, kendi aritmetik toplamlarını aşarlar.

d) Oyuncunun ilişki kurduğu bu öğeler arasında hiyerarşi yoktur ve birini eksikliği, bütünü meydana getiren estetik düzenlemeyi yok eder.

Bu tanımlamadan sonra, konstrüktif düşünme biçimine özgü  (Yerleşik tiyatro) nun oyuncu suyla, dinamik düşünme birimine özgü  (Dinamik tiyatro)  oyuncusunu birbirlerinden ayıran özelliklerine bir gözatmamız gerekecek

 

Bu birbirinden çok farklı iki yapıyı, Yerleşik tiyatro'da (Oyuncu insan), Dinamik tiyatro'da  (İnsan oyuncu) deyimleriyle açıklayabiliriz:

Oyuncu insan :

 a)  Özgür olmayan insandı

 b)  Sezgileri benzeme ve benzetmenin buyurganlığı altına alınmıştır.

 c)   Sözlü dille düşünür, sözlü dille kurgular, sözlü dille oynar.

 d)   Temelinde görselliğin bulunduğu eylem diliyle yaratman henüz bilincine                              varamamıştır..

İnsan oyuncu  :

 a)  Özgür olan insandır.

b)   Biyolojik yapısının dışına çıkıp, sezgilerini  eleştirel  akıl yoluy­la yöntemsel kılar.

c)   Benzeme ve benzetmenin  sınırlarını  aşıp bütün bir evreni  etkileşim­ler içinde yorumlar ve onunla bütünleşir.

d)   Yaratıcılığı ile, anlaşılır olanın kod' larnı  parçalar ve  anlaşılmaz sanılanı anlaşılır kılar.

e)   Görsel   dille düşünür, sözlü dille  saptar, görsel   dille kurgular, söz­lü  dille değerlendirir ve  eylem diliyle oynar.

Her ikisinde de söz konusu olan özgürlük  tanımı ise bize  göre: İnsanın biyolojik yapısının dışına çıkarak bütün  evren konusunda düşünmesi ve kendi dışında  olan her şeyi değiştirip ona katkıda bulunmasıdır.

 


TAL (Tiyatro Araştırma Laboratuarı
) 2011
www.tal.org.tr info@tal.org.tr