Çağdaşlık, "Şimdi Burada "ki evrensel oluşa, onun
Süleyman Velioğlu Tiyatro Araştırma Laboratuarı (TAL) İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarına bağlı olarak kurulmuş ve 1988 yılının Nisan ayında çalışmalarına başlamıştır. Tiyatro Araştırma Laboratuarı, batılı ülkelerde bile eksikliği duyulan, şimdiye kadar insan varlığı üzerine yapılan düşünsel-sanatsal-bilimsel disiplinlerin toplamı dışında, çağdaş insana özgü bir bakış açısı getirmeye çalışan, bu nedenle de insanın henüz ele alınmayan zengin varlıksal kaynaklarım düşünsel-sanatsal-bilimsel konumda, "yaratıcılık" açısından yeniden ele alarak ve günümüzde yaratıcı özbenliğini arayan tiyatronun geniş olanaklar alam içinde, çağdaş insanı, bütün zenginlikleriyle ortaya koymayı kendine uğraş edinen, bütünüyle eğitsel ve araştırmacı bir amaca yöneliktir. ''Kim ki yaratıcı süreç içindedir, onun adı insandır. "(Süleyman Velioğlu) Tiyatro Sanatı, insanı, tarihin 'doğrulanmış' olguları içinden çekip kurtarır ve sahne üzerinde kendi 'doğrularını' yaratır. Olguları kutsal kılan, yorumdaki özgürlüktür. Tüm tarih, insan eylemlerinin öyküsüdür. Eylemler, zaman dışı ve evrenseldir. Tiyatro sanatı, eylemler yoluyla tarihsel olguları estetize eder, onlara biçim ve içerik katar ve her seferinde onları yeni baştan yorumlar. İletişim bilimci Mac Luhan, "araç, mesajın kendisidir!" der. İnsan varlığını kendine özge bir araç olarak düşünürsek, insanın vereceği mesaj içinde, bütün bir nesneler dünyasını, bütün bir evrenin insanda varolduğunu, insanda saklı olduğunu görürüz. Günümüzün bilimsel değerlendirmelerine göre, düşünme dünyasının merkezinde insan vardır. İnsan, bir duygu ve düşünce varlığıdır; bu nedenle de. trajik bir varlıktır. Evrensel, toplumsal ve bireysel boyutlarla yüklü olan insan, kendini ancak düşün, sanat ve bilim yoluyla açıklar. Bu tutum ve yaklaşım onu. içinde yaşadığı toplumun karşıt karakterlerin sultasından kurtarıp, evrensel kimliği "ni aramaya götürmüştür. Bu boyuttaki bir "kimlik", kültürler-arası arenasında sınamadan geçmek zorundadır. Bu 'sınama'nın yoluda, tiyatro'dan geçer. 'Kimlik', dramatik bir giysi içine gizlenmiştir ve kültür birikimlerinin dozu kadar, içinde temsil edildiği toplumların yapısal özelliklerini de taşır. Ne var ki."düşünen insan" ve "yapan insan" boyutlarına "oyuncu insan" (homoludens) boyutunu getiren Johen Huizinga, oyun'un. kültür'den daha eski olduğunu söyler. Ona göre oyun, kendi başına, yerel ve evrensel kültürlerin üstünde bir işlev yüklenir ve böylece kültürlerarası bağlayıcı bir nitelik kazanır. Huizinga'nın oyun ve oyuncu insan üstüne düşüncelerini şöylece özetleyebiliriz: "Oyunun varlığı, inkar edilemez niteliktedir. Adalet, güzellik, gerçek, zihin, tanrı ve ciddiyet inkar edilebilir. Oyun, asla!" "Coşku ve zarafet, daha kökünden itibaren, oyunun en ilkel formlarına eklenmektedir. Hareket halindeki insan vücudunun güzelliği, en yüksek ifadesini oyun içinde bulmaktadır. Oyun, üst gelişme form' lan içinde, insanın sahip olduğu estetik algılama yeteneğinin en soylu öğeleri olan 'ritim' ve 'armoni' ile ortaklık kurmaktadır. Oyun ile güzellik arasında çok sayıda ve sağlam bağlar vardır. "Her oyun, ilk ağızda ve her şeyden önce, özgür bir eylemdir. Emirlere bağlı olan oyun, oyun değildir. O, en fazlasından, bir oyunun zorunlu temsili olabilir. Oyun, bu özgürlük özelliğiyle bile, doğal evrim sürecinin dışına taşmaktadır." "Oyun, 'gündelik' ya da 'asıl' hayat değildir. Bu hayattan kaçarak kendine özgü eğilimleri olan geçici bir uğraş kümesine girme bahanesini sunmaktadır." Huizinga, insandaki estetik algılama yeteneğinin soylu üyeleri olan 'ritm' ve armoni'den söz ediyor. Buna koşut olarak, ritm'in bütün bir evren olduğunu ve evrenin varoluş biçimi olduğunu söyleyebiliriz. 'Ritm','ses'i meydana getirir; ikisi, zaman ve mekan arasındaki eşgüdümü sağlayan 'hız'ı, yaşam arenasına sokar. Böylece, oyunların sanatsallaşmış bir biçimi olan tiyatro, ritm-akustik ve zamanlamanın oluşturduğu bir denge ve uyum durumu olarak "evrensel kimliği" yaratır. '60'lı yıllar genç Türkiye Cumhuriyeti için önemli gelişimsel yıllar olmuştu. İlk kez bir askeri darbeye sahne olunmuş, anayasa değişmiş, eski politikacılar mahkum olmuş, halk, umutsuzluğun yarattığı 'umut'u paylaşmaya başlamış, korkuların yerini yaratıcı bir ortam almıştı. Her toplumsal dönüşümlerde olduğu gibi, "tiyatro" sanatı, kendine özgü tarihsel sorumluluğu içinde, kendini yeni baştan örgütlemiş, o zamana kadar Devlet Tiyatroları ile İstanbul Belediyesi Şehir tiyatrolarının yanı sıra var olan bir iki özel tiyatroya, kısa sürede onlarca özel tiyatro katılıvermiş ve "oyun', bir üst düzeyde perde açıp perde kapamaya başlamıştır. 60'lı yılların tiyatrosu, her şeye karşın, "alternatif bir tiyatrodur. Sanatçıların iç tepileriyle doğrudan doğruya sahneye yansıyan, bir biçim' ve "içerik" karmaşasıdır. Bu karmaşadaki genel görünüm, birikmiş heyecanları, birikmiş korkulan ve özlenen özgür düşünceyi, dışarı yansıtmayı kendiliğinden amaç edilen bir "boşalımlar" tiyatrosu niteliğindedir. Buna. süreçler' tiyatrosu da diyebiliriz, çünkü 60"lı yılların kısa süren aldatıcı özgürlük ortamı, belli bir süreçten sonra yerini toplumsal baskılara bırakmış ve onlarca tiyatro, kendi iç çelişkileri)le baş, başa kalmıştır. Bu çelişkili durum, gitgide bir tıkanıklığa sürüklemiştir onca tiyatroyu. Buna neden olarak, toplumsal olayları salt sözlü dile dayanarak, onun yerli yersiz yargılarını dile getirerek yansıtması gösterilebilir. İnsan varlığı kendini ancak sözlü dil ve görsel dil aracılığıyla açıklayabilir. Bunlardan biri, yetki sınırlarını aşıp diğerinin yetki alanlarına tecavüz ederse, orada sanatsal bir bunalım, daha doğru bir deyimle, estetik bir bunalım var demektir. Nitekim 60'lı yılların bunca tiyatrosuna zamanla perde kapattıran, sanatsal bütünleşmenin getirmiş olduğu bunalımdır. Ne var ki, 60'Iı yılların İstanbul Şehir Tiyatroları, başında Muhsin Ertuğrul gibi önemli bir tiyatro adamıyla, içinde bulunduğu ortamdan en iyi biçimde yararlanmış ve o yılların Türk Tiyatrosuna, tutarlı bir repertuar anlayışıyla, küçümsenemeyecek itici bir güç kazandırmıştır. Bu arada, Amerika da eğitim görmüş, dünya tiyatrosuyla yakınlık kurmuş Beklan Algan ve Ayla Algan, Muhsin Hocanın çağrılısı olarak İstanbul Şehir Tiyatroları'na katılmışlardır. Diyebiliriz ki Araştırma Laboratuarı'nın kuruluş amacı, 1960'lı yıllardan bu yana, özellikle Beklan ve Ayla Algan'in aşama, aşama geliştirdikleri, gerek Şehir Tiyatrolarının içinde ve gerekse dışındaki çalışmalarının, örneğin kuram, uygulama vb, bir sentezinde aranmalıdır. Bu aşamalı tiyatro çalışmalarının kısa bir özetini şöylece sunabiliriz. -1962 : Union Française'de yapılan çalışmalar. -1966-1970 yıllan arasında, Mesut Üstünel' in kazandırdığı olanakla, L.C.C. (Lisan ve Kültür Merkezi) kurucu ve eğitimcileri arasında Muhsin Ertuğrul, Beklan Algan, Ayla Algan, Haldun Taner ve Nurettin Sevin'i görüyoruz. -1970-1972 yıllan arasmda Bakırköy Halkevi "nde "Hamlet 70"in sergilenmesi ve eğitim çalışmaları. Beklan ve Ayla Algan'ın yanısıra Metin deniz, Kuzgun Acar, Taner Barlas ve Rutkay Aziz'i görüyoruz. -1972-1980 yıllan arasında, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları' nda kurulan "Deneme Sahnesi". Bunu tiyatro sanatına katkısı olan bir 'okul' olarak düşünmekte yarar görüyoruz. -1979-1983 yıllan arasında Berlin (Schubuhne) Tiyatrosu"nda "Türk İşçileri Çalışmaları". Batı Tiyatro kuruluşları ile ve onların sanat yönetmenleriyle yapılan ortak çalışmalar. -1984-1986 yılları arasında. Bilsak Tiyatro Atölyesi kuruluşu. Aralarında Beklan ve Ayla Algan. Haluk Şevket Ataseven, Erol Keskin, Cevat Çapan, Ahmet Levendoğlu, Macit Koper, Metin Deniz ve Süleyman Velioğlu nun bulunduğu geniş bir eğitim kadrosu. -1987-1988 : Tiyatro Araştırma Laboratuarı (TAL)'nın kuruluşu. Ayrıca. Beklan ve Ayla Algan "nın Eskişehir Açık Öğretim Fakültesindeki çalışmaları. TAL' in kuruluşundan bu yana, Kültürler-Arası İlişkileri besleyen Yurtiçi ve Yurtdışı etkinlikleri ise şunlardır. 1. Uluslararası Uygulamalı Tiyatro Semineri, 1989. (İstanbul) . 'İstanbulu Dinliyorum" 1989 (İstanbul), 1990 (Berlin), 1990 (İstanbul) . Troya yi Dinliyorum " 1990 (Troya), 1990 (Bozcaada). 1990 (İda Dağı), 1990 (Çanakkale) . "Yunus" 1991 (İstanbul), 1992 (New York) "Troya 1 1992 (Atina), 1992 (Nevv York), 1993 (İstanbul), 1993 (Anvers), 1994 (Ankara) . "Truva Öyküsü" 1993 (Troya) Yaratıcı Drama Semineri, 1993 (İstanbul) . Faust (1990'danberi zaman zaman devam etmektedir) . "Troya 1" Nisan 1995, (Wroclaw ve Varşova) Yaz Kampı Çalışmaları, 1993 yazından beri. Behramkale Assos köyü halkı ve uluslararası profesyonel sanatçıların ortaklaşa yaptığı ve Troya harabelerinde Troya Öyküsü gösterisi üç kez gösterilmiştir. Buradaki temel amaçlar: l. Yöre halkıyla yerel (lokal) sosyo-kültürel veriler oluşturmak; bu veri'lerin alışverişi sonucunda, onları tiyatro sanatının gelişimine sunmak; 2. Görsel tiyatro üzerine uluslararası 'workshop'lar organize etmek.
3. "Alan Araştırmaları" yapmak, yerel gelenek ve görenekleri
deşifre etmektir. Zamanla, bu Sanatsal Gerçeği araştırmaya yönelik tüm bu dönüştürücü duraklar, değişik düşüncelerin çatıştığı bir arenada karşı karşıya gelmekte, tiyatronun çağdaş ve özgün boyutunu yasamaya çalışmaktadır. Önsözü, sanatçı psikiyatr Prof. Dr. Süleyman Velioğlu' nun vecizeli bir deyimiyle afişlemiştik: Çağdaşlık, "Şimdi Buradaki evrensel oluşa, onun bütünlüğünü kurmak amacıyla katılma bilincidir. Onun TAL öncesi ve sonrası, varlığımıza cömert katkılarının bilimsel esaslarını, daha sonraki bölümlerimizden birinde 'Sanat ve Yaratıcılık' başlığı altında okuyacaksınız. M. Berman'ın da dediği gibi. '"Modern (çağdaş anlamda) olmak, paradoks ve çelişkilerle dolu bir hayat sürdürmek demektir. " Bu deyişte bir gerçek payı vardır, çünkü her düşünce disiplini, kendisinden önce gelen ve işlevsel olan bir başka düşünce disiplininin uzantısıdır. Çağdaş düşünme biçimi "dinamik" düşünme biçimidir, çağdaş tiyatro'nun da "dinamik" olması gerekmektedir. Nedir bu dinamizm' Klasik - konstriktif (yapısal) tiyatro ile dinamik tiyatroyu birbirlerinden ayıran en önemli etken, sözlü dil ile görsel dilin etkinlik alanlarının saptanması ve insan varlığının sürekli çatıştığı şeyler dünyasından, mümkün olduğunca çok anlam üretilmesidir. Genel bir anlamla söylersek, konstrüktif tiyatronun ereği, öncelikle öğretmek, eğitmek ve mesajı vermektir. Bu pek değişmeyen özelliğini, insanın kültürel boyutlarından, yalnızca 'toplumsal" boyutunu ön plana alarak geliştirir ve bunu, her seferinde, başka bir zaman ve mekan boyutunda yinelerken, insanın evrensel ve bireysel boyutlarını çoğunlukla işlevsiz bırakarak, silik ve renksiz bir hale getirir. Bu nedenle, 'konstrüktif tiyatro", salt toplumsal bir kimlik taşır. Oysa, dinamik tiyatro'nun kapsamı içinde asal işlevi aratıcılık olan aktör, bir nesne üzerinde eylediğinde, o nesneyi kopya etmez; o nesne üzerinde yoğunlaştırdığı aksiyon katmanlarından, o nesneye özgü anlamlar ve bu anlamlara dönük çağrışımlar üretir. Bu da. 'dinamik tiyatro'nun yoğunlaşma, anlamlandırma ve çağrışımlar dizgesi içinde, aktörün seyirciyle buluşması ve onunla bütünleşmesi demektir. Bütün bu nedenlerle, doğasında varolan özellikleriyle, dinamik tiyatro, insan varlığının kültürel boyutlarını meydana getiren evrensellik, bireysellik ve toplumsallık toplam değerleriyle, aktörün yaratıcılığı açısından, salt insansal bir kimlik taşır. Bir yaratma ürünü olan her sanat yapıtı gibi, aktör de hem bir yaratma ürünüdür, hem de kendinde var olan bir sanat yapıtıdır. Bu organik ve canlı sanat varlığı, zamansallığa karşı bir direnci, ölüme karşı bir meydan okumayı bir töz olarak varlığında taşır ve ifade eder. Ayrıca, 'konstrüktif tiyatro'da, "yabancılaşma" kavramının değişik anlam ve görünümleri içinde umarsız kalan aktör, 'dinamik tiyatro'nun evreninde -bütünleşme kavramı doğrultusunda, yok oluşa, ölüme karşı etkin bir bütünlük kazanarak karşı koyar. "Bütünlük kazanmak" ise, "yaratma" ile eşdeğerlidir. TAL' in çalışmalarına yoğunlaşmayı getiren, buna deney alanında 'anlam' ve "çağrışımlar' yoluyla dinamizm kazandıran ve dinamik tiyatroyu konstrüktif tiyatrodan ayıran çalışma yöntemlerine de değinmekte yarar var. Dinamik Tiyatro'da: 1. Oyuncular yalnız çalışırlar; verilen 'tema'ya yaklaşımlarını bulurlar, sonra bunları birleştirirler. 2. 'Emprovizasyon'ları a. serbest, b. durum içinde, c. 'fiksasyon' içinde yaparlar. Burada tek koşul "psişik" değil, "fizikal" aksiyondur. 3. 'Emprovizasyon'lardan gelen ve 'fenomen'lerden oluşan durum, kanallara ayrılır. Örneğin: mekan, kişi, eylem, obje (nesne), duyu, ses, söz. 4. 'Durum fenomenleri', önce ayrıştırılarak, tek, tek çalışırlar. Sonra birleşirler ve 'fikse' edilirler. Durum, sonraki her aşamada kondanse' edilir. Değişen 'dirim', yeniden fikse edilir. 5. Baştan beri devam eden çalışmalarda, yönetmen (yönlendirilen), kendi yaklaşımını oluşturur, bütünlüğü oluşturan fenomenler arası montajı yapar. Yönetmenin oyucularla çalışma biçimi uzlaşma değil, çatışma'dır. 6. Fikse edilmiş durumun montajı bitince, 'anlar' saptanır. 7. "Boş alanlar" belirlenir. Tüm bu çalışmalar 'ontik' performans (Bk: SüIeyman Velioğlu) ve dinamik düşünce bağlamında gerçekleştirilir. İnsanın gerçek kimliğine varabilmesi için bir çözüm alanı oluşturan tiyatro sanatının da kendi kimliğini sürekli yenilemesi, yerleşik düşünce biçimlerinden kurtulup dinamik düşüncenin geniş olanakları içinde yeniden yapılanması ve özgün yaratıcı işlevini yerine getirmesi gerekmektedir. TAL' in gerçek amacı budur. Bugün TAL. Harbiye'deki Muhsin Ertuğrul Tiyatro merkez binasına, yıllarca şurada burada çalışmalarını sürdürdüğü bir "konuk' durumundan, 'ev sahibi' durumuna geçerek çalışma merkezini, çok değerli arşiv ve kütüphanesini oturtmuştur. Günlük çalışmalarını yaptığı ve pek yakında performanslarını 60-80 kişiye izletebileceği özel bir Tiyatro Alanına da sahiptir. İdareciler: pek yakında emekli olmasına karşın her zamanki liderliğini ve dinamizmini sürdüren Beklan Algan, Tiyatro Sanat Yönetmenliği Yardımcılığı ve sayısız diğer performasları yanında TAL' in Direktörlüğünü eline alan Ayla Algan, Haluk Şevket Ataseven, Erol Keskin, 1991"lerdenberi 'Faust' çalışmalarına katılan ve özellikle Jung, Kolektif Bilinçdışı ve uzmanı olduğu Şamanlık konularında doküman ve yorum sunan, bu kitapçığın yazarı psikiyatr-analist Prof. Dr. İsmail Ersevim ve bir avuç sadık, inanır ve fedakar genç, TAL' i yarının tiyatrosunun isteklerine ve challange 'ine hazırlamaya çalışmaktadır. Bu kitapçığı, diğer bilimsel çalışmalar, özellikle Anadolu Kültürünün, Halk Oyunu ve Tiyatro, Müzik, Edebiyat ve benzeri kültür mahsüllerinin sentezine yönelik araştırmalar izleyecektir. Sahne çalışmalarında pek zenginiz. Euripides'in , Jean-Paul Sartre tarafından yeniden deşifre edilerek yazılan "Troyalı Kadınlar", modern tiyatro ve şamanistik yorumlara göre çalışılmaktadır. Bu kitapçığın yayımı esnasında sahneleneceğine inanıyoruz. Dans Tiyatromuz, Sevi Algan'ın başkanlığında, kinestezi kuralları, Barba'nın Tiyatro atropolojisi okulu'nun 'balans, zıtlıklar, ruh ve beden bütünleşmesi vb.' prensipleri üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. 10 yıl evvel, gerek Türkiyede ve gerekse Almanyada basan ile oynanan "İstanbulu Dinliyorum yineleme gayretindeyiz. Ümit ederiz ki, Konservatuarlar ve Üniversiteler, Tiyatro'nun ve TAL gibi kendine özgü ve son derece hayati araştırma laboratuarlarının önemini gerçekten hissederek, ders curriculum 'lanna. 'Sanat Tiyatro Psikolojisi; Estetik ve Araştırmaları' ve benzeri konularda yer ayrıntılar; talebeler, staj için bir süre bizim laboratuarımızdan geçerler, verirler ve alırlar. Dava, kişisel değil, evrenseldir. Hoş bir şamanistik trip yapmanız ümidiyle. TAL |
|||||||||||||||||||||
TAL (Tiyatro
Araştırma Laboratuarı) 2011
www.tal.org.tr
info@tal.org.tr